2007 Şile Yarışları Ardından

Doğal Engeller” bizi ne kadar engeller? Enduro yarışları, farklı zorluk derecelerinde doğal ve yapay engellere sahip arazi koşullarında sürücü ve motosikletinin dayanıklılığının sınandığı motosiklet yarışı olarak tanımlanır. Bu yarışlarda dayanıklı olması beklenen sadece yarışçılar değildir. Organizatörler bu işe soyunduklarında onlar da bir çeşit dayanıklılık sınavı ile karşı karşıya bulurlar kendilerini. Bunun en son örneği geçtiğimiz haftasonu Şile`de yaşandı…

EMOK (Enduro Motosiklet Kulübü) tarafından 10-11 Kasım 2007 tarihlerinde Şile`de gerçekleştirilen Türkiye Enduro Şampiyonası 8. Ayak Yarışında kayıt yaptıran kırkiki sporcudan sadece yirmisi finişe ulaşabildi. Yarış Direktörü olarak baştan sona içinde yer aldığım bu dayanıklılık sınavını gelin birlikte tekrar yaşayalım.

Aylar önce başlayan yarış hazırlıklarınının son haftasına girdiğimizde fırtınalı karla karışık yağmur uyarısı suratlarımızda hafif muzip bir gülümsemeye yüreğimizde ise hafif bir çarpıntıya sebep oldu dersem nasıl bir haftasonu geçirdiğimizi birazcık olsun tahmin edebilirsiniz sanıyorum. Cumartesi akşamı başlayan fırtınalı yağmuru sıcacık otel odamızın camından izlerken zorluğuyla ün yapmış Şile parkurunun bu sefer daha da büyük heyecanlara evsahipliği yapacağı ve katılan herkesin muhteşem hikayelerle evlerine döneceğine hiç şüphemiz kalmamıştı. Son 3 gündür olduğu gibi o gece de erken yatağa girmeme rağmen heyecandan uyuyamadım bir türlü. Aklımda sürekli eksik kalan birşeyler mi var acaba sorusu ile bir sağa bir sola döndüm sabaha kadar. Büyük sınav başlamıştı benim için.

Sabah ola hayrola…

En büyük zorluğu parkur sorumlularının yaşadığını belirtmeden geçemeyeceğim. Sevgili Hakan Erman ve sevgili Görkem Özgelen`in fedakarlıklarını anlatmak için kelime bulamıyorum. Onlar birer cengaver. Çoğumuzun yatakta henüz uykulu gözlerle tavanı seyrettiğimiz saatlerde onlar çoktan giyinmiş kuşanmış o soğuk sabah ayazında motorlarına atlamış gece boyunca esen fırtına parkurdaki işaretlemeleri bozmuş mu herşey yerli yerinde duruyor mu diye bakmaya gitmişlerdi. Dışarda çok sert ve soğuk bir rüzgar, tepemizde ise pırıl pırıl bir gökyüzü vardı. Kaldığım otel odasından Karadeniz`in hırçın sularının dalgakıranı nasıl aşıp havaya saçıldığını seyretmek çok zevkli olsa da tatile değil iş yapmaya geldiğimizi hatırladım birden. Ve aklıma dere ağzı geldi. Senelerdir her yarışta başımıza dert olan kumsalın öteki ucundaki dere bu sene ıslah edilmiş ve yer altından denize kavuşması sağlanmıştı. Ama tabiat denilen müthiş güc kendini göstedi ve dere yatağı yer değiştirerek bambaşka bir yerden denize akmaya başladı. Cumartesi günü antremanlarda tüm yarışçıların rahatça geçtiği dere Pazar sabahı geçit vermez bir hal almıştı. Yarışın başlamasına dakikalar kala fark ettiğimiz bu durum karşısında hakemiyle yarışçısıyla mekanikeriyle kameramanıyla tüm ekibin padok bölgesini süratle terk edip derenin öte yanına akın etmesi inanılmaz bir olaydı. Aceleyle start düzeni yeniden oluşturulduğunda hava hala yağışsız fakat uzaklardan kara bulutlar göz kırpar vaziyetteydi.

Kiminin motoru kiminin morali bozuldu…

Kırkiki kayıtlı yarışçıdan otuzikisi starta gelebildi. Diğerleri ya mecburiyetten seyirci tarafına geçtiler ya da gönülleri öyle çekti. İlk birkaç yarışçı kum tepelerinde hoplaya zıplaya dalgalarla kovalamaca oynaya oynaya gözden kaybolmuştu ki korkunç bir yağmur başladı. Kaçabilenler kaçtı yerinden kıpırdayamayan hakemler ne yapacağını şaşırdı. Zaman karneleri telsizler kronometreler herşey ama herşey sırılsıklam oldu. Tabii biz de aynı şekilde. Start tabelaları uçuştu, direkler devrildi. Ama start bir an olsun aksamadı. Gönülden yapılan bu işte fedakarlık doğal engellere karşı geldi.

Doğal Engeller yarışçıları engelledi…

Yarışçılar tarafından bakınca işler o kadar da iyi gitmiyordu. Kısa süre sonra parkurda güvenlik ve haberleşme desteği veren AKUT ekiplerinden, parkur görevlisi arkadaşlarımızdan ve hakemlerden telsiz anonsları gelmeye başladı. Yarışçıların bazıları doğrudan beni aradı. Debriaj sıyıranlar, motoru kuma gömülenler vs. vs. İlk etap çok büyük kayıp olmadan atlatılıp ikinci etap kuşulmaya başladığında yağmur tüm şiddetiyle yağıyor fırtına tüm kuvvetiyle esiyordu. İkinci etabın koşulduğu Orman parkuru ilk sınavı geçebilenlerin doğal engeller tarafından engellendiği yer oldu. Aşırı yağış sebebiyle iyice ağırlaşan parkur kimi yerlerde geçilemez olmuştu. AKUT ve parkur ekiplerinin telsiz anonsları sıklaşmaya stop masasından gelen raporlar ise azalmaya başladı. Orman parkuru bir gidenin birdaha dönemediği canavara dönüşmüştü artık. Neyse ki yaşananlar mekanik problemlerden ibaretti. Tek talihsiz kaza ise AKUT ekibinin büyük bir ustalıkla yürüttüğü müdahale sayesinde yarış akışını engellemedi.

Toplu start müthiş bir görsel şölendi…

Saatler 13:30`ü gösterdiğinde start bölgesine sadece 21 kişi gelebilmişti. Muhteşem bir görsel şölen olan toplu start uygulması bu sene son kez yapılıyor malesef. Enduro yönetmeliğinde yeri olmadığı için bir daha yapamayacağımız toplu start etabı aslına bakarsanız büyük tehlikeleri de bünyesinde barındırıyor. E3 -yani en büyük en güçlü motorların yarıştığı- sınıfta finişe ilk sırada gelen yarışmacı arkadaşın bunca yıllık deneyimine rağmen yüzündeki ifadeyi gözlerindeki bakışları anlatamam. “Altıncı vitesin sonunu gördüm, inanamıyorum” sözleri herşeyi açıklamaya yetiyordu zaten.

One men standing …

Şile yarışı artık bir ayakta kalma mücadelesine dönüşmüştü. “Son etap iptal edilse de otele dönsek artık” diye kendi kendine söylendiğini sonradan itiraf eden deneyimli bir yarışçı arkadaşın yüzünde kocaman gülümseme ile olayı ne güzel ifade ettiğini aktarmak istiyorum size. Etrafta bir dolu bezgin insan… Fakat hiçbirisi pes etmek istemiyor… Olay Şile enduro yarışı olmaktan çıkmış, Amerika`lıların meşhur enduro yarışı “one men standing” olmuş.Yani ayakta kalan son adam.

Uzun lafın kısası 42 yarışmacının kayıt yaptırdığı yarışı sadece 20 yarışçı bitirebildi. Yarışmacılardan pes edenler oldu ama EMOK-AKUT-TMF görevlileri pes etmediler bir türlü.

Taner Eraslan 
Yarış Direktörü

Bir cevap yazın